Prof. Dr. Aziz Akgül / Türkiye İsrafı Önleme Vakfı kurucusu ve 22. Dönem Milletvekili
Koronavirüs küresel salgınının, dünyaya verdiği hasarın büyüklüğü akıl almaz derecededir. Ancak, bu büyük hasara rağmen bize eşsiz bir fırsat sunuyor. Dünyayı koranavirüs küresel salgını olmadan önceki haline mi geri götüreceğiz? Yoksa dünyayı yeniden mi tasarlayacağız? Karar tamamen bizim.
Eski dünyaya dönemeyiz. Küresel salgını bir fırsat olarak değerlendirmeliyiz. Hepitalist bir dünya oluşturuncaya kadar, sistemi yeniden tasarlamalıyız. Yeni dünyayı; bırakın Alfa kuşağını, eşitlikçi ve özgürlükçü Z kuşağını da eski düşünce kalıpları ve anlayışlarla yönetemeyiz.
Mutsuzluk, dünyanın her tarafında önemli bir sorun durumundadır. Bu bakımdan, dünyadaki yönetim sorunlarına gözlüksüz bakabilmek gerekir. Dünya çok kötü idare ediliyor. Dünyada ortalama yaşam süresi 900 aya yükselirken; mutluluğun, adaletin, hakkaniyetin, empatinin, merhametin ve hoşgörünün kurumsallaştırıldığı bir hepitalist dünya oluşturamadığımız sürece, zengini de fakiri de bu dünyada huzuru ve mutluluğu bulamaz.
İnsanlık olarak, korona sonrası sosyal ve çevresel odaklı bir program geliştiremezsek, koronanın sebebiyet verdiği olumsuzluklardan çok daha kötü bir felaketle karşı karşıya kalabiliriz. Koronavirüsten evlerimizde saklanabiliriz. Ancak, kötüleşen küresel sorunlara çözüm üretemezsek, dünyadaki öfkeli doğadan ve öfkeli kitlelerden saklanacak hiçbir yerimiz olmayacak.
Dünyada sosyal göstergeler, olması gerektiği ölçüde gelişmezken, iklim değişikliği gibi yakıcı sorunlar da insanlar da geleceğe dair karamsarlığı tetikliyor. Internet bağlantı hızının saniyede 44,2 terabayta ulaştığı zamanımızda, küçük ve güdük adımlarla hedefe ulaşılamaz. Değişim ihtiyacı, genellikle bu sürecin gerekliliğinin bir parçası olup, çağımızda bir küresel paradigma değişimine ihtiyaç duyulmaktadır.
Dünyada mutsuzluğu tetikleyen çok sayıda unsur vardır. Başta yoksulluk, israf, çatışmalar ve iklim değişikliği olmak üzere, küresel ölçekte büyüyen sorunlar, insanlık için giderek daha fazla olumsuz sonuçlar oluşturmasının yanında, geleceğe dair karamsar bir bakış açısına da sebep olmaktadır. Dünya üzerinde bulunan 2.153 milyarder, dünya nüfusunun %60’ını oluşturan 4.6 milyar insandan daha fazla servete sahipken, adaletli bir sistem oluşturulabilir mi?
Su kıtlığı çeken dünya nüfusunun 2025 yılında 3 milyar kişiye çıkacağı beklenirken, dünya mutlu olabilir mi? Dünyada yılda 1.3 milyar ton gıda israf edilirken, 840 milyon aç insan yaşamaya çalışıyor. Böyle bir durumda, dünyada silahlanmaya harcanan para yılda 2 trilyon dolar civarındayken, dünya mutlu olabilir mi?
Dünya Bankası’nın açıkladığı rakamlara göre, 2050 yılına kadar küresel atık üretiminin %70 oranında artabileceği ve atık yönetiminin dünyada artan finansal eşitsizlikten de etkilendiği vurgulanmaktadır. Bu bakımdan, Sınırsız ekonomik büyüme ve tüketimden kaynaklı olarak, dünya ciddi ekolojik zorluklarla karşı karşıya kalmış olup, acil olarak çözüm üretilmesi gerekir.
Günümüzde insanlığın önündeki en büyük engeller arasında; egoizm, hedonizm, empati yoksunluğu, ırkçılık ve ayrımcılık zihniyeti sayılabilir. Bütün bunlar; dostluk ve kardeşliğin yerine kin ve nefreti, adalet ve merhamet yerine zulüm ve haksızlığı, birlik ve beraberliğin yerine ayrımcılığa sebep olur.
Kapitalizmin işlemeyen yönlerini tamir edecek ve törpüleyecek, yeni insanlık odaklı model olan hepitalizmi, koronavirüs küresel salgın sonrasında, bütün dünya ülkelerinde mutluluğun sağlanması maksadıyla öneriyoruz. Hepitalizmde esas olan insanların mutluluğudur. Kapitalizm, tüketimciliği ve ayrımcılığı, toplumlarda sosyo-ekonomik eşitsizlik ve istikrarsızlığı büyütürken, çevrenin de bozulmasına sebep olmaktadır.
Kapitalizmin toplumlar üzerindeki mevcut olumsuz etkilerini ortadan kaldırmak amacıyla, güçlü yeni bir paradigma oluşturmak gerekir. Kapitalist büyüme anlayışı; eşitsizlik, ayrımcılık ve iklim krizinin yanında, insani ve manevi değerlerin erimesine de sebep olmaktadır.
Bir düşünsel model olarak Hepitalizm; çağımızda insanlığın karşı karşıya kaldığı ve materyalist düşünce tarzının sonucu olan; israfı, açlığı, yoksulluğu, eşitsizliği, savaşı, çatışmaları, ayrımcılığı, küresel salgınları, iklim değişikliğini ve toplumsal cinsiyet önyargılarını aşmanın ve bu büyük zorlukları çözmenin yanında, ülkelerde mutluluğun, öznel iyi oluşun, esenliğin, farklılıkların birlikteliğinin, refahın ve özgürlüğün önceliğini insani gelişme ve tüm hayatın odağına yerleştiren, yaşam doyumunu, yerelleşmeyi ve sadeciliği esas alan, gelirden çok mutlulukla ilgili anlayışı en üst seviyeye çıkarılmasına katkı sağlayan yeni bir ekonomik sistem, sosyo-politik felsefe ve küresel kalkınma paradigmasıdır. Hepitalizm, yeryüzündeki bütün yaşamda; mutluluğun, öznel iyi oluşun ve özgürlüğün sağlanmasını önerir.
Diğer taraftan; mutluluğu, özgürlüğü, esenliği, öznel iyi oluşu, dinginliği, sakinliği, farklılığın birlikteliğini, sevgiyi, dostluğu, çevreciliği, insanlık ve manevi değerlerini, adaleti, eşitliği, hakkaniyeti, kanaatkârlığı, aileyi, merhameti, iyiliği, hoşgörüyü ve beden olumlamayı sadecilik ile birlikte gerçekleştirmeye çalışan kişiye de “Hepitalist” denir.
Z kuşağının değerleri olarak belirtilen; özgürlük, adalet ve eşitlik, aynı zamanda hepitalizmin de gerçekleştirmeyi hedeflediği değerlerdir. Bu bakımdan, Z kuşağı da hepitalist olma yolunda, hepitalizmin dünyada gerçekleştirilmesinin beklentisi içindedir.
Bir ülkede hepitalizmin etkilerini göstermek, ülkede mutluluğun sürdürülebilir olmasını sağlamak ve insanlarının birer hepitalist olmalarına katkı sağlamak için, aşağıdaki hepitalizm stratejilerinin etkin bir şekilde uygulanması gerekir:
- Partizanlığın olmadığı partisiz elektronik demokrasi ve iyi yönetişim
- Sıfır toplamlı oyun ve kazan-kazan modeli
- Farklılığın birlikteliği
- Parasız ekonomi
- Yerelleşme
- Kırsal kalkınma
- Globalleşme
- Geçiş akımları
- Gıda bankacılığı
- Sosyal işletmecilik
- Mikro finans
- Blokzinciri ve kripto para
- Vatandaşlık geliri
- İsrafın önlenmesi
- Haftada beş gün yerine dört gün çalışılması
- İyilik ve İnfak
- Beden olumlama
- Sadecilik
Şiddetin yerine zarafetin özendirildiği, görgüsüzlüğün ve cehaletin değil, medeniyetin esas alındığı bir toplumsal çevrede yaşamak, her insanın temel hakkıdır. Farklılığın birlikteliğini sağlayıp israfı önlerken, dünyanın mutluluğu, huzuru ve refahı için önerdiğimiz hepitalizm paradigması, Birleşmiş Milletlerin 17 Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları çerçevesinde, doğaya ve insanlığa da nefes aldıracaktır.
Yarın: Hepitalizmde nasıl dünya olabilir?